Kıbrıs’ta Yeni Dönem Tartışması: “Federasyon Mu, İki Devletli Çözüm Mü?”
Haber-Analiz: Yusuf KANLI
(LEFKOŞA) – KKTC Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’ın seçilmesiyle Kıbrıs‘ta çözüm arayışları yeniden gündeme geldi. Eski müzakereciler Özdil Nami, Andreas Mavroyiannis ve Ergün Olgun, adanın geleceğine dair farklı vizyonlarını ANKA Haber Ajansı’na anlattı. Nami, “Federal çözümün tek zemin” olduğunu vurgularken, Mavroyiannis “Federasyon çerçevesi değişmez” dedi. Olgun ise “Federalizm yorgunluktan öldü, artık iki devlet gerçeği var” sözleriyle ayrıştı.
Kıbrıs Türk tarafının eski müzakerecisi ve deneyimli siyasetçi Özdil Nami, Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman’ın göreve başlamasının ardından yaptığı değerlendirmede, seçim sonucunun “iki verimsiz dönemi kapattığını” ve “artık kabul edilemez statükonun son bulması gerektiğini” söyledi.
“Erhürman’ın seçimi, tarihimizdeki iki verimsiz dönemi kapatıyor,” diyen Nami, bu dönemleri “sonuçsuz kalan federasyon müzakerelerinin tekrarlandığı dönem” ve “masaya hiç ulaşamayan iki devletli politika dönemi” olarak tanımladı. ANKA’ya verdiği mülakatta Nami, “Şimdi yeni bir aşamadayız. Rum tarafı federasyonu reddetmesine rağmen uluslararası tanınmışlıktan yararlanırken, Türk tarafı 2004’teki ‘Evet’ oyuna ve 2017 Crans-Montana’daki yapıcı tutumuna rağmen izolasyon altında kaldı. Bu kabul edilemez durum sona erdirilmelidir” ifadelerini kullandı.
Egemenliğin kaynağı vurgusu
Nami, Erhürman’ın “iki siyasi olarak eşit yapı arasında ortak sorumluluklara dayalı federal çözüm” vurgusunun yanlış yorumlanmaması gerektiğini belirterek, “Bir federasyonu konfederasyondan ayıran, yetki paylaşımının şekli değil egemenliğin kaynağıdır. Kıbrıs‘ta iki egemen devlet yoktur, dolayısıyla çözümün zemini federal olmalıdır” dedi.
Güven artırıcı önlemlerin önemine rağmen kalıcı çözümün yerini alamayacağını vurgulayan Nami, “Geçiş kapıları, kültürel miras çalışmaları, sağlık veya suçla mücadele alanlarındaki iş birlikleri insanların yaşamını kolaylaştırdı, ama kamuoyunun zihnini değiştirmedi. Gerçek bir ilerleme için karşılıklı yasal statü tanımlanmalı, aksi takdirde adımlar sembolik kalır” şeklinde konuştu.
Birleşmiş Mileltler (BM) Genel Sekreteri’nin kişisel temsilcisi María Ángela Holguín’in yürüttüğü temaslara değinen Özdil Nami, süresiz müzakere döneminin sona erdiğini hatırlatarak, “İlk adım, statükoya dönüşü imkansız kılacak, süreye bağlı ve sonuç odaklı bir süreç üzerinde anlaşmak olmalıdır” değerlendirmesini yaptı.
Doğu Akdeniz’de enerji işbirliği konusunda da konuşan Nami, “Türk tarafı uluslararası alanda tanınmış bir yasal statüye kavuşmadan, milyar dolarlık enerji projelerine katılım gerçekçi değildir. Meşruiyet eksikliği aşılamaz” dedi.
Ankara ile özel ilişkiler
Erhürman’ın Ankara ile ilişkilerine de değinen Özdil Nami, “Erhürman, Başbakanlığı döneminde Ankara ile yapıcı ilişkiler kurmuş, karşılıklı saygı ve diyalog temelli bir çizgi oluşturmuştur. Bu yaklaşım, yeni dönemde iş birliği ve denge açısından doğru temeli sağlamaktadır” diye konuştu. Türkiye’nin desteğinin önemine vurgu yapan Nami, “Bu destek yönlendirme amacıyla değil, Erhürman’ın çizgisinin uluslararası alanda inandırıcılık kazanması ve iç istikrarın sağlanması için gereklidir” ifadesini kullandı. Yeni dönemin önceliklerini de “Ankara ile tam uyum içinde siyasi eşitliği tartışma dışı bırakan ve süreye bağlı bir müzakere süreci başlatmak, Rum liderliğiyle yeniden temas kurmak ve Avrupa Birliği ile diplomatik atağı güçlendirmek” olarak sıralayan Nami, “Eğer bu üç adım eşzamanlı atılır ve Ankara desteğini sürdürürse, Kıbrıs gerçekten anlamlı bir değişimin eşiğine gelebilir” dedi.
Mavroyiannis: “Erhürman’ın seçimi bir umut ışığı açtı, ancak çerçeve federasyondur”
Kıbrıs Rum tarafının eski baş müzakerecisi Andreas Mavroyiannis, Tufan Erhürman’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinin “Kıbrıs’ta yeni bir umut ışığı yarattığını” belirterek, bunun çözüm parametrelerini değiştirmediğini vurguladı. ANKA’ya konuşan Mavroyiannis, şunları kaydetti:
“Birleşmiş Milletler kararlarında tanımlanan iki kesimli, iki toplumlu federasyon çerçevesi açık, belirlenmiş ve geçerliliğini korumaktadır. BM Güvenlik Konseyi kararlarında yer alan siyasi eşitlik, egemen eşitlik anlamına gelmez. İki eşit kurucu devlet, tek uluslararası kimliğe, tek egemenliğe ve tek vatandaşlığa sahip birleşik bir Kıbrıs’ın federal anayasasıyla oluşturulacaktır.”
Erhürman’ın “işlevsel eşitlik” ve “hiyerarşik olmayan birlikte yaşam” kavramlarını öne çıkarmasının mevcut BM parametreleriyle çelişmediğini belirten Mavroyiannis, “Karşılıklı saygı olmazsa olmazdır. Vatandaşlar ve kurucu devletler arasında eşitlik, AB ilkeleriyle ve federal yapının mantığıyla tamamen uyumludur” ifadelerini kullandı.
“Konfederasyon masada olamaz”
Mavroyiannis, gevşek bir konfederal modelin çözüm yolu olamayacağını net biçimde dile getirerek, “Konfederasyon, egemen iki devletin bazı yetkilerini paylaşması demektir. Biz ülkemizi ve halkımızı yeniden birleştirmek istiyoruz, yeni bölünmeler yaratmak değil. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, ölü doğmuş ve sui generis düzenlemelerle yer değiştirmesi düşünülemez” diye konuştu. Crans-Montana sürecinin geçerliliğini yitirdiği yönündeki görüşlere katılmadığını belirten Mavroyiannis, “Altı maddelik Guterres çerçevesi, bugüne kadar çözüm için en çok yaklaşılan zemindir. Bu çerçeveyi korumalı, eksik kalan noktaları tamamlamalıyız” dedi. BM Özel Temsilcisi María Ángela Holguín Cuéllar’ın çabalarını desteklediğini ifade eden Mavroyiannis, “Tarafları, kaldığımız yerden özlü müzakerelere geri döndürmek için çalışıyor” değerlendirmesinde bulundu.
“Ankara daha esnek bir çizgide”
Deneyimli diplomat, Türkiye’nin tutumunda da bir değişim gözlemlediğini ifade ederek, “Türkiye’nin Tufan Erhürman’ın seçimine giden süreçte alan açması, bir umut ışığıdır. Kısa vadede pozisyonlarını tamamen değiştirmelerini beklemiyorum ama daha pragmatik bir çizgiye yönelebilirler. İki devletli çözümü ya da egemen eşitliği müzakerelerin ön koşulu olmaktan çıkarmaları gerekir” görüşünü aktardı.
Ankara’nın dış politikasını “daha az dogmatik ve daha çok kazan-kazan temelli” olarak nitelendiren Mavroyiannis, ilerleme sağlanması için “güvenlik ve garantiler konusundaki yaklaşımın, BM Genel Sekreteri’nin önerileriyle uyumlu şekilde değişmesi gerektiğini söyledi.
Güven artırıcı önlemler ve ortak zemin
Mavroyiannis, güven artırıcı önlemlerin çözümün yerine geçemeyeceğini ancak yeniden birleşme için uygun ortam oluşturmak açısından hayati olduğunu belirtti. Sahadaki yaşam koşullarını iyileştirecek pratik adımlar öneren Mavroyiannis, “Yeni geçiş kapıları açılmalı, Lefkoşa’daki Yeşil Hat çevresinde serbest erişim alanları oluşturulmalı, Maraş BM yönetimine devredilerek yasal sakinlerine iade edilmelidir. Bizi birleştiren şey, ayıranlardan çok daha güçlüdür” ifadelerini kullandı.
Sorun güvenlikte, anayasada değil
Mavroyiannis, geçmişteki başarısızlıkları değerlendirirken, “Taraflar, anayasal detaylara fazlaca odaklandı; asıl belirleyici başlık olan güvenlik ve garantiler geri planda kaldı. Toprak ve mülkiyet konularında önemli ilerleme sağlanmıştı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ilkeleriyle uyumlu yaklaşımlar geliştirilmişti. Ancak güvenlik başlığı, çözümün önündeki temel engel olarak kaldı” dedi.
“Siyasi eşitlik sayısal eşitlik demek değildir” diyen Mavroyiannis, 1992 tarihli BM tanımını hatırlatarak, “Eşitlik, etkin katılım ve güvenceyle ilgilidir; aynı sayıda temsil değil, karar süreçlerine adil katılım anlamına gelir. Bu çerçeveye bağlı kalmalıyız” değerlendirmesini yaptı.
Liderlik ve vizyon çağrısı
Her iki lidere de çağrıda bulunan Mavroyiannis, “İlk günden itibaren pragmatizm ve liderlik sergilenmeli. Kıbrıs’ta ortak bir vizyon oluşturulmalı; barışın, uzlaşmanın, hukuk devletinin ve Avrupa değerlerinin hakim olduğu birleşik bir ülke hedefi korunmalıdır. Böyle bir vizyon, yeniden birleşmenin en güçlü harcı olabilir” diye konuştu.
Ergün Olgun ve hayallerin sonu: Gerçeklik ve tanınma arasında Kıbrıs’ı yeniden tanımlamak
BM Genel Sekreteri’nin özel temsilcisi María Ángela Holguín Cuéllar, Lefkoşa, Ankara, Atina ve Londra’da yeni bir temas turuna hazırlanırken, Kıbrıs sorunu yeniden uluslararası gündeme taşındı. Eski baş müzakereci ve Rauf Denktaş’ın son cumhurbaşkanlığı müsteşarı Ergün Olgun, ANKA’ya verdiği mülakatta, sürece ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, “Federalizm suikastla değil, yorgunluktan öldü” dedi.
“Federalizm bir zorunluluk ortaklığıydı”
Olgun, Denktaş’ın siyasi eşitlik ilkesini “egemen eşitlik” anlayışıyla güncellediğini belirterek, “Federalizm bir zorunluluk ortaklığıdır; Kıbrıs’ta bu zorunluluk hiçbir zaman var olmadı” diye konuştu. Rum tarafının 1963’te “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni tek taraflı kontrol altına alıp AB üyeliğiyle bu statüsünü pekiştirdiğini vurgulayan Olgun, “Zaten uluslararası meşruiyeti elinde tutan bir taraf, neden iktidarı paylaşsın?” diye sordu.
“Artık iki toplum değil, iki devlet var”
Olgun, adada fiilen iki ayrı yönetim bulunduğunu vurgulayarak, “Her iki taraf da kendi kurumlarını, yasalarını, ordusunu ve yargısını yönetiyor. Artık topluluklardan değil, iki devletten söz ediyoruz” dedi. Bunun “bölünme değil, kabullenme” olduğunu ifade eden Olgun, “Küçük bir adayı paylaşıyoruz. Amacımız, karşılıklı saygı ve işbirliği temelinde, biri diğerini yönetmeden bir arada yaşamaktır” ifadelerini kullandı.
Ergün Olgun’un savunduğu model, iki egemen yapı arasında çevre, enerji, su, suçla mücadele, turizm ve fikri mülkiyet gibi alanlarda koordinasyonu öngören bir işbirliği sistemi. Olgun, “Önemli olan buna ne ad verdiğimiz değil, nasıl işlediğidir” dedi.
“İki devletli vizyon yerli bir fikirdir”
Eski Müsteşar Olgun, “iki devletli çözüm” modelinin Türkiye’nin dayatması olduğu yönündeki yorumları reddetti. “Bu yüzde yüz yerli bir vizyondur” diyen Olgun, Ankara’nın bu yaklaşımı benimsemesinden önce, Osman Ertuğ, Hakkı Atun ve İsmail Bozkurt gibi isimlerin oluşturduğu Beşparmak Düşünce Grubu’nda bu fikrin şekillendiğini hatırlattı. Bu yaklaşımın, Ersin Tatar’ın 2020 seçim kampanyasında politika haline geldiğini, ardından Türkiye’nin 2021 Cenevre Gayri Resmi 5+BM toplantısında resmen desteklediğini belirten Olgun, “O andan itibaren, uzun süredir ayrı yaşam alanları kurmuş iki halk için tek çatı hayali sona erdi” değerlendirmesini yaptı.
“Federalizm anlamını yitirdi”
Olgun, iki bölgeli, iki toplumlu federasyon (BBF) modelinin, kırk yılı aşkın süredir aynı noktada tıkanan bir sistem olduğunu söyleyerek, “1960 Cumhuriyeti’ni ele geçiren Rum tarafı hiçbir zaman gerçek bir ortaklık istemedi. BM’nin 186 sayılı kararı bu fiili durumu meşrulaştırdı” dedi. Uluslararası toplumun iki tarafı da eşit derecede sorumlu tutan yaklaşımının “tarihsel gerçekleri göz ardı ettiğini” belirten Olgun, “Federalizm artık anlamını yitirmiş bir ritüel kelimeye dönüştü” ifadelerini kullandı.
“İşbirliğine dayalı egemenlik” formülü
Ergün Olgun, çözümün temelinde “işbirliğine dayalı egemenlik” anlayışının yattığını söyledi. Bu çerçevenin, iki egemen devlet arasında karşılıklı tanıma ve eşit statüye dayalı, ikili işbirliği mekanizmalarının resmileştirilmesini öngördüğünü belirten Olgun, “Eşitlik bir taviz değildir. Barışın ön koşuludur” dedi. Olgun’a göre bu formül, ideolojik tartışmaları bir kenara bırakarak, taraflar arasında pratik işleyişe dayalı, esnek bir ortaklık kurulmasını sağlayabilir. Olgun, Kıbrıs Türk tarafının retorik tekrarlardan çıkarak, Türkiye ile ortak bir stratejik plan hazırlaması gerektiğini ifade ederek, “Bir yandan işbirliğinin somut faydalarını göstermeli, diğer yandan statükoyu korumanın maliyetini artırmalıyız” diye konuştu. Bu yaklaşımı “havuç ve sopa” politikası olarak tanımlayan Olgun, “Yumuşak güç propaganda değil, stratejidir” ifadesini kullandı.
Holguín’in görevi ve ikilem
Olgun, BM Özel Temsilcisi Holguín’in yeni girişiminin “önce tanım, sonra müzakere” anlayışıyla şekillenmesi gerektiğini söyledi. “Ada, iki siyasi yapının varlığı kabul edilmeden ele alınırsa, geçmişteki hatalar tekrarlanır. Gerçek müzakere ancak fiili durumun kabulüyle mümkündür” diyen Olgun, sürecin ancak mevcut gerçekliğin kabulüyle ilerleyebileceğini vurguladı.






